Kendilerini kaybetmiş şuursuz ve gözü dönmüş kalabalığın hiç de iyi bir niyeti olmadığını anlayan Antonyo var gücüyle koşarak Habib'e ulaştı. Şehrin ta ücra köşesinde buldu onu ibadet ederken mağarada... Anlattı vahametini işin Antonyo! Haberi almasıyla beraber kanatlandı Habib. Uçarak yola düştü. Şehrin meydanına doğru! Ayağından çıkan ayakkabı ayağına batan diken ve ayaklarını kanlar içinde bırakan taşlar... Ne umurundaydı Habib'in! Allah elçisinin yarenlerine bir taşın dokunmasındansa binlerce Habib feda olsun!
"Gönderdiğim emanete sahip çıkamadın koruyamadın Habib!" derse o iffet timsali kadının oğlu Mesih İsa ne diyecekti Habib?
Ya onu Allah'a şikâyet edip de "Bu kulun senin dostlarını gözetmedi!" derse ne cevap verecekti? O zaman Rabbine olan mahcubiyetinden yer yarılır mıydı da içine girsin Habib!
Şehrin öbür ucundan koşarak gelen Adam... Nefes almadan soluklanmadan yeri tırmalarcasına mesafeleri yutarcasına... koşarak geldi...