Bir iki üç! Koşun!" dedi Mustafa. Herkes var gücüyle koşuyordu. Dedikleri yere geldiklerinde soluk soluğa kalmışlardı. Beş dakika kadar soluklandılar. Sonra Mustafa yeniden: "Bir iki üç; hep beraber 'Gâvur gelmiş gâvur gelmiş gâvur gelmiş!" diye tempo tutarak ilerlemeye başladılar.
***
Ne yaptın peki?" "Yahu ne yapacam oğlak ağılı gibi dolduk üst üste. Sabahı zor ettim. Sabahleyin erkenden kalktım 'Avrat şu ekmek parasını al!' Ben gidiyorum dedim." "Nereye?" dedi. "Neresi yok hatun azan Şıh'ın evine tezen Şıh'ın evine! Danayı büvelek tutmuş o da Şıh'ın evine.
***
Eyvah! Her şey iyi güzel de bu hangi reçeldi? Üç tane reçel kavanozu karşımda duruyordu. En başta vişne kavanozu yanında gül reçeli kavanozu diğeri de kayısı reçelinin kavanozu. Aman Yarabbi bir türlü seçemiyordum! Başladım Fatma teyze: Gül vişne kayısı! Patrona sorsam dedim durduğumuz yerde bir azar daha işitiriz. Baktım olmadı en iyisi üst salonda üç kişi çalışıyoruz. Benim adım Garip öbür garsonlardan birinin adı Vedat diğeri de Kadir. Kim gelirse isminin baş harfine göre katarım reçeli diyordum. İki dakika zaman tutayım. Kadir gelirse kayısı Vedat gelirse vişne gelen olmazsa ben yani gül katacağım. Netice de reçel reçeldir.