Roman geniş anlamda Bahadır Bakır'ın yaşamının kısa öyküsü. "Organize olamamış kendi içinde sosyal adaleti sağlayamamış toplumların bireyleri denizdeki tahtaydı; dalgalar nereyi uygun görüyorsa orada yaşamak zorundaydı." sözüyle sosyal adaletsizliklerin bireyin çıkmazlarıyla birleştiğinde nasıl bir felakete yol açtığı ifade edilir. Bahadır Bakır'ın yaşamının son otuz yılı ele alınır romanda. Covid 19 salgınıyla birleşen bu yaşamda kapitalizmin açtığı tahribatlardan yola çıkılarak "krizi fırsata çevirmek " klişesinden hareketle bir kapitalizm eleştirisi de göze çarpar. Kişisel hırsların ahlaki değerleri nasıl aşındırdığı irdelenir. Akıl sınırlarını zorlayan komplo teorileri de bu eleştirel yaklaşımdan payını alır. Ayrıca insanoğlunun duyarlılıktan uzak sonunu hiç düşünmeden yol alışının doğru olmadığı farklı bölümlerde çeşitli vesilelerle vurgulanır.
"Bir katliam yaşanıyor." Meraklandım bahsettiği katliamı ben de görememiştim. "Sözcük katliamı? Sana da öyle gelmiyor mu herkes haddinden fazla konuşmuyor mu? Sözcüklerin canına okuyoruz resmen. Haddinden fazla yiyoruz içiyoruz giyiniyoruz. Ben hangi birini söyleyeyim? İnsanoğlunun durması lazım dünyaya çok fazlayız artık." O sustu devreye ben girdim. "Yetmemiş olacak ki daha uzun yaşamın peşindeyiz." Maden bulmuş gibi atladı. "Haklısın dünyanın canına yeterince okuyamamışız galiba biraz daha okumak için. Nehirleri kuruttuk canlı türlerini yok ettik ediyoruz. Denizlerin içine sıçtık birçok yerde denize girilmiyor."
Bahadır Bakır'ın dramatik yaşamı toplumsal sistemin bir yaratısı olarak karşımıza çıkar ve bu toplumsal düzensizlik içinde Bahadır Bakır bir "uyumsuz" olarak kendi sonunu da kurgular. Derininde ise trajik bir aşk hikâyesi okuru bekler...