Prof. Dr. Erol Manisalı bu kitabıyla birçok soruyu kendine soruyor ve kendince yanıtlar arıyor okuyanda film şeridi yaratacak biçimde:
Ben bu kitapta neyi anlatmaya çalıştım ya da çalışıyorum?
Kendi üzerimden Türkiye'yi mi yoksa Türkiye üzerinden kendimi mi? Kendi yaşamımı göz önüne aldığımda her ikisi de iç içe geçmiş durumda. Kendimi anlatırken Türkiye'nin 1940'lardan 50'lerden bugüne gelişindeki olaylar dizisi dönüşümler Atatürk döneminden farkları benzerlikleri... Atatürk Cumhuriyeti'nden ve devrimlerden Batıcılığa İslamcılığa az gelişmişlik kısır döngüsüne dönüşümler inişler çıkışlar...
Toplumsal örgütlenmeden kopuşlar Köy Enstitülerinden İmam-Hatip okullarına dönüşümde iç ve dış faktörlerin etkileşimleri...
Türkiye'yi anlatmakla başladığımda da lise çağlarımdan başlayarak onun bir parçası oluşum olayların içinde yaşayışım...
Öğrencilik yıllarımda TMGT asistanlık... Hocalık yıllarımda toplumsal ve toplumcu siyasetin kültürün hatta sanatın bir parçası oluşum...
Hocalık yazarlık beni her katmanın içine sürüklemiş. Yetiştirdiğim 30 bine yakın öğrencim ile Türkiye'nin ve dünyanın her yerini birinci elden gözlemleme görme konuşma tartışma olanağını elde etmişim.
Japonya'dan ABD'ye Londra'dan Atina'ya Mısır'dan İran'a ulaşabilişim görerek konuşarak tartışarak konferanslara katılarak onları yazarak yayın organlarında ve televizyonlarında boy göstererek etkileşim içinde oluşum. Dolayısıyla:
Hem kendimi anlatırken Türkiye'yi ve dünyayı anlatmışım.
Hem de onları anlatırken aslında beraberinde kendimi de anlatmak durumunda olmuşum.
Kendi bakış açımı kullanarak hatta kimi zaman duygularımı bile işin içine katarak ikisini birleştirmişim.
Kimi Avrupalı arkadaşlarım bana şunu söylemişlerdir: "Erol biz seninle konuşurken sadece Erol'la değil kendimizi Türkiye ile de konuşur gibi hissediyoruz."
Başlangıçta yadırgadığım bu ifadelerini sonraları düşündüğümde haklı olduklarına inanmışımdır.