Tarihî vesikalara göre Türk dili kullanıcılarının devingenliği üretkenliği cevvalliği sayesinde 2500 yıldan beri Asya'nın doğu ucundan Avrupa'nın ortalarına Kuzey Buz Denizi'nden Hint Okyanusu'na kadar geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Türkler bu zaman zarfında münasebete girdikleri milletlerin dillerinden pek çok kavramı ve bu kavramların karşılıkları olan sözcükleri kendi dillerinin kuralları çerçevesinde alıp işleyip işletmelerinin yanı sıra yeni kavramları kendi dillerinin kurallarıyla işaretleyerek idraklerini izanlarını izahlarını genişletmişlerdir. Bu süreçte münasebette bulundukları milletlerin kültürlerini derinden etkilemek suretiyle onların dillerine binlerce kelime verecek bir nüfuza sahip olmuşlardır. Türklerin bu yükselişiyle birlikte Türk dili de çeşitli bölgelerde zaman zaman ortak dil hüviyeti kazanmıştır.
Türk kültürü hiç şüphesiz en canlı ve baskın dönemini İslamiyetten sonra yaşamıştır. İslamla birlikte İran'ın Hindistan'ın Anadolu'nun Mısır'ın Suriye'nin Arabistan'nın Mağrib'in kapılarını açan Türkler kültür ve medeniyet noktasında terakki kaydederek eski dünyanın merkezine oturmayı başarmışlar birden çok noktada siyasî merkezler kültür çevreleri sanat ve ilim yuvaları oluşturmak suretiyle sanat kültür ve bilime katkıda bulunmuşlardır. İstanbul Bursa Bahçesaray Tebriz Kazan Isfahan Buhara Semerkant Herat Delhi Kaşgar gibi pek çok merkezde meydana getirilen ilmî ve edebî eserler sadece bu merkezlerde okunmamış çoğaltılarak başka merkezlerde de takip tanzir taklit ve tercüme edilmiştir.
Orta Çağ ve Yeni Çağ'da bu merkezlerde yaşayan Türk aydını Arapça ve Farsça eserlerin yanı sıra Türkçe eserleri de ilgi ve imkanları nispetinde takip etmiştir. Bu uzak coğrafyalardaki Türkçenin ortak olmaması yek diğerinden farklılık arz etmesi sebebiyle başlangıçta Anadolu sahasında Harezm ve Kıpçak Türkçelerinden Eski Türkiye Türkçesine tercümeler yapılmış sonraları ise Çağatay Türkçesinden tercümelerin yanında bu lehçenin sözlükleri de telif edilmiştir. Elimizdeki ilk lehçeler arası sözlükler 16. yüzyılın birinci yarısına dayanmaktadır. Abuşka Lugati Luπat-i Pµr Alµ ޵r Nevâyµ Isramak Sözlüğü Der Beyân-ı Istılâhât-ı Emlahü'ş-Şu¡arâ Mevlânâ Nevâyî gibi Çağataycadan Osmanlı Türkçesine hazırlanan sözlüklerin yanında Senglah Bedayiu'l-Lugat Hulasa-yı Abbasî Fethali Kaçar Lugati Behcetü'l-Lugat gibi Çağataycadan Farsçaya bir çok sözlük yazılmıştır. Bu sözlüklerin bazıları bazılarına mebde teşkil ederken bazıları ise doğrudan Çağatay Türkçesi ile yazılmış eserler taranarak ortaya konmuştur. Bu çalışmayla gün yüzüne çıkarılan sözlük ise her iki duruma da örnek niteliğindedir. Abuşka Lugati temelli olmasına rağmen ondan pek çok madde başı karşılık ve örnekle ayrılmakta; müstakil bir eser hüviyeti göstermektedir. Anlaşılıyor ki sözlük müellifi Çağatay Türkçesi ile ilgili bir çok eser taramış bu taramalarından notlar almış kelimelerin farklı anlamlarını tespit ederek bu malzemeyi sözlüğünde kullanmıştır. Azerbaycan sahasında yazmış olmasına rağmen Abuşka Lugati'ndeki Osmanlı Türkçesine mahsus bütün dil özelliklerini değiştirmemiş; ancak kendi mühitinde anlaşılamayacağını düşündüğü kelime ve eklerin dönemin Azerbaycan Türkçesindeki karşılıklarını kullanmakla iktifa etmiştir.