Dursun Akçam yalın bir dille kaleme aldığı Kanlıdere'nin Kurtları romanıyla okuru örnek bir onur mücadelesine çekiyor.
Demirkırat'ın iyice sertleştiği yıllardır; Doğu Anadolu'nun ücra köşesindeki Çeşmir köyü amansız kuraklığın altında ezilmektedir. Bey kasabadaki partili yandaşlarına sırt dayıyarak köylüye zulüm ederken kesesini de dolduracak kirli oyunlar çevirir. Öte yandan Muhtar İmam köyün ileri gelenleri Bey ile işbirliği içinde olup gidişata izleyici kaldıkları gibi kendi çıkarlarının peşindedir. Yiyecek bulamayan köylü aynı zamanda vergilerin altında inim inim inlerken köyün delikanlısı Merdan ile arkadaşları Bey'e başkaldırıp sömürü ve zulüm düzenini yıkmak ister...
Hurafenin siyasî baskının yoksulluğun ve geleneğin kör kıskacında Merdan ile yavuklusu Nazlı'nın direnişi insan olmanın kıvancıdır aynı zamanda.
"... Bazen insan farkına varmadan komonistlik yapar. Söz gelimi yoksulluğu ağzına alıp dertlendin mi onun var benim yok dedin mi ossaat komonist olursun! Çünkü Allah herkesin kısmetini ayrı vermiştir. Beş parmağın beşi de bir mi? Ot yakmak bent yıkmak kışlak basarak hayvanı kurşunlamak hem komonistlik hem anarşikliktir. O işleri yapan komşularımız bilmeden yapmışlardır. Köyümüzde kuraklık var. Perişan olduğumuz doğru. Ancak şikâyetçi oldun mu elin malına göz diktin mi günaha girdin hak yolundan çıktın demektir. Yahu düşünsene kim verdi kuraklığı? Çok şükür köyümüzde komonist öğretmen olmadığından komonistlik de çıkmamıştır."