Mehtaplı aydınlık bir geceydi. Hafif esen lodosun ve Makrıköylü balıkçı Dimitros'un küreklerinin etkisiyle Marmara'nın sularında yakamozlar ateşböcekleri gibi parlıyordu. Gecenin sessizliğini Katya'nın nereden geldiğini bilmediği ve yolculuk boyunca duymaya alışkın olduğu canhıraş bir inleme bozmuş ve onu korkunç rüyasından uyandırmıştı.
Katya uzun zamandır görmüyordu o rüyayı. Odessa'daydı. Limanda... Kalabalıktı liman. Karşılayıcılar gelenlerden çok daha fazlaydı. Bir vapur yanaşmıştı limana. Hamit silindir şapkası kolalı gömleği boyunbağı bastonuyla şık redingotunun içinde Avrupa asilzadelerini andırıyor ağır adımlarla ve aranan gözlerle iniyordu merdivenleri. Merdivenin bittiği limanın başladığı yerde bekliyordu Katya. Hazırlanıyordu karşılamaya. Fakat birdenbire nasıl olduysa merdivenler çekiliverdi vapura üzerindeki insanlarla birlikte. Vapur açılıverdi limandan. Havalandı vapur bir uçak gibi ve merdivenler ve vapur ve Hamit uzaklaşıverdi Odessa'dan gökyüzüne doğru ve gözden kaybolurken merdivenlerdekinin Hamit mi yoksa Katya'nın babası mı olduğu seçilemedi...