İşte bu gerçeklik zikredilen iki kaynağın nesilden nesile aktarılmasıyla beraber her zaman diliminde yeniden anlaşılması ve yorumlanması gibi bir sorumluluğu da beraberinde getirmiştir. Anlama ve yorumlama faaliyeti normal dönemlerde bir sorumluluktan ibaretken; tarihin kriz dönemlerinde bu sorumluluk bir zorunluluğa hatta devasa bir probleme dönüşmüştür. Nitekim Batı düşüncesinin büyük oranda etkili ve şekillendirici olduğu modern zamanlar İslâm dünyası için böyle kapsamlı bir kriz dönemi olmuş Müslümanların varlık bilgi ve ahlak anlayışlarını yaşam pratiklerini etkilemiş ve bağlantılı tüm tasavvurlarında değişikliğe yol açmıştır. Böylesi bir değişimin sonucu olarak dinî metinlerin anlaşılıp yorumlanmasında rivayetlerin kabul ya da ret sebeplerinde metot ve usûle dair yaklaşımlarda ve de sözün sahibinin tasavvur ediliş şeklinde geleneksel anlayıştan farklı bakış açıları farklı bir zihniyet ortaya çıkmıştır.