Yalnızca seninle konuşacağım. Bütün ömrümü sana adandığından haberin olmayan bu ömrü sana anlatacağım. Sırrımı ancak artık hayatta olmadığım zaman bileceksin bana bir cevap borçlu olmak zorunda kalmadığın zaman soğuk terler dökmeme sebep olan şey sona erdiğinde.
Ürperdi. Birdenbire kapı görünmeksizin ardına kadar açılmış ve başka bir âlemden gelen soğuk bir esinti sessiz odasına dolmuştu. Ölümün varlığını ve ölümsüz aşkı hissetti. İçinden bir şeyler kopup gitti ve adam tinsel arzu dolu ve ölümsüz kadını uzaklardaki bir müziği duyarcasına tutkuyla düşündü.
Ünlü bir yazar kimliği belirsiz bir kadın tarafından yollanmış olan ve Beni hiç tanımamış olan sana hitabıyla başlayan bir mektup alır. Yazarın haberi olmadan onun çocuğunu doğurup büyüten ve yazara karşı sınırsız bir tutku besleyen bir kadının mektubudur bu. Kadın çocuğunun ölümünün ardından bir veda niyetine yazmıştır bu itiraf mektubunu. Bu mektupla aşkın gerçekte ne olduğu ne olması gerektiği ve sınırları hakkında düşünmeye davet ediliriz. Zweig bu uzun öyküsüyle adeta bir erkek ile kadın arasındaki duygusal karşıtlığı ortaya koyar. Bir kadın aşkı uğruna her şeyi yapabilir.
DÜRTÜ
Seni kim bekliyor? Kıyım ve ölüm belki ama başka kimsenin beklediği yok! Uyan Ferdinand özgür olduğunu gör tamamen özgürsün kimsenin senin üzerinde bir yaptırımı yok ve kimse sana emir veremez; dinle özgürsün özgür özgür! Bunu sana binlerce kez söyleyebilirim on bin kere her saat her dakika sen bunu hissedinceye kadar! Sen özgürsün. Özgür! Özgür!
Vatan denilen toprak parçasının yeni ölü bedenler isteğiyle yaptığı çağrıyı duyunca içinde engel olamadığı bir gitme dürtüsüyle ayağa kalktı Ferdinand. Oysa gitmek ölmek öldürmek istemiyordu ama onun iradesini ele geçiren başka bir güç vardı. Bir yanda özgürlüğü öte yanda bir nesneden öte görülmediği ondan itaat bekleyen anavatanın çağrısı.
Zweig Ferdinand'ın yaşadığı bu ikilem üzerinden milliyetçilik ve faşizmi sorguluyor. Zevkle ve düşünerek okuyacaksınız.