"Tüm olasılıkların eşit olduğu bir ortamda en basit açıklama doğruya en yatkın olandır."
Yedi asırlık bu "sadeleştirme" ilkesi modern toplumu anlamak için geliştirilen modellere de uygulanabilir mi? Postmodern dünyanın bir yandan insanlara konulan sınırların anlamsızlığına diğer yandan da köktenci önyargılarla beslenen yeni bir muhafazakârlık türüne yol açan yapısı gerçeği her zamankinden uzak ve gerçeğe ulaşma yollarını her zamankinden uzun hale mi getirdi?
Gündelik hayata giderek daha çok etki eden kanaate dayanarak karar verme kanıt aramama sabit fikirde ısrar ve eleştirel aklı yok sayarak eyleme geçme durumları yeni dogmalar olarak karşımıza çıkıyor.
"Ockham'ın Usturası" basit gerçekleri görmezden gelerek aklındakileri uygulamaya çalışanlara; o veya bu nedenle komplo teorilerine önyargılara ve kör inançlara saplanıp kalmışlara; rasyonel aklı terk edip köktenci değerlendirme yollarına sapanlara derin ve sarsıcı sorular yöneltiyor.