"Bilesin ki son umut şimdi. Kave kave dolanacağız. İş arayacağız. Na bir gör mahşer dışarısı nasıl diyeyim öyle bir kalabalık. Tüm köylerden akıp gelmiş millet zeytin uğruna. Ne diyeyim; yollar kaveler adam almıyor. Sanırsın tıpkı tıpkısına sığırcık kuşları! Öyle birikmiş öyle şaşkın. Öyle de aç millet."
Yaz mevsimi bitip de yerli-yabancı turistler el ayak çektiklerinde bambaşka bir dönem yaşanır Erdek'te. Zeytin dolu ağaçlar herkesin ağzını sulandırır; toprak sahibi beyler mevsimlik işçiler ve sığırcıklar arasında büyük bir çekişme başlar.
Sıyırıcısından toplayıcısına taşıyıcısından yağcısına bütün mevsimlik işçiler tıpkı sığırcıklar gibi ağaçlara üşüşüp nasiplerini ararlar ne var ki toprak sahipleri ve onların eli maşalı sırtı tüfekli kâhyaları kimseye göz açtırmazlar; emek sömürüsü her yönüyle bütün vahşetiyle kan olup akar.
Yaman Koray Sığırcıklar'da mevsimlik işçilerin yaşadıkları sorunları emek-sermaye çelişkisini gözler önüne sererken insan denen canlının ne denli alçak ve ne denli onurlu olabileceğini bize bir kez daha hatırlatır.