İnsanoğlunun düşlerini süsleyen yapay zekâ ve otonom robot fikrine yönelik ilk göndermeler antik dönemlerden itibaren çeşitli mitolojik metinlerde karşımıza çıkmaktadır. Bu düş imgeleri Alan Turing'in 'Makineler düşünebilir mi?' sorusu ile tartışılmaya açılmış ve 1956 yılında 'Yapay Zekâ' terimi Dortmund Konferansı'nda John McCarthy tarafından ilk kez dile getirilerek kavramlaştırılmıştır. Günümüzde ise bu teknolojinin gündelik yaşam pratiklerimize toplumsal yaşamımıza ekonomik ve siyasal yapılanmaya olan etkileri tartışılmakta ve bu dönem Yapay Zekâ Çağı Makineler Çağı veya Algoritmik Çağ olarak nitelendirilmektedir. Geleceği şekillendirmede belirgin bir rol oynayacağı düşünülen yapay zekâ teknolojileri şimdiden hayatımızın her alanına dahil olarak gündelik yaşam pratiklerimizi etkileyecek bir konuma yükselmiştir. Teknolojinin kaçınılmaz bir değişimi olarak yorumlayabileceğimiz bu gelişmelerin medya alanında da büyük kırılmalara neden olacağı düşünülmektedir. Hatta bu kırılmalar günümüzde yaşanmaya başlamıştır.
Yapay zekâ ve medya ilişkisine odaklanan bu çalışma sinema televizyon gazete ve reklam gibi kitle iletişim araçlarının yanı sıra sanat toplum kültür toplumsal cinsiyet hikâye anlatıcılığı endüstriyel üretim ilişkileri gibi çeşitli kavramları Yapay Zekâ Çağı'nda tartışmaya açmış söz konusu bu kavramların yapay zekâ teknolojilerine entegresiyle geçirmiş olduğu değişim ve dönüşümleri incelemiştir.