Romantikler için yaşamın estetikleştirilmesi bir özgürleşmedir; fısıltı hâlinde dile getirilmiş olsa da. Modernlikse estetikleştirmeyi tam tersi bir amaç için kullanır. Modern toplum giderek daha belirgin bir biçimde tüm nesneleri metalaştırır. Nesne diğer metalarla değişime girebilmek için bir değişim değeri olarak kodlanır ve tüm duyumsal ayrıcalıklarından soyutlanır. Reklamcılık bir değişim değeri olan nesneye çekicilik kazandırmak için estetik alana saldırır. Hatta nesne kullanım değeri olarak anlam kazanabilmek için estetik bir görünüme gereksinim duyar. Metanın estetikleştirilmesi duyumsanabilir güzellikle hep sorunu olmuş sanatçıyı zor durumda bırakır. Aslında bu durum sanatçıyı estetiği yeniden tanımlamaya zorlar. İşte bu nokta avangarda açılan kapıdır. Sanatçı giderek genelleşen ve ayrıcalığını yitiren estetiğe karşı kendi estetiğini üretir. Avangard bir anlamda romantizmin estetik ütopyasının iksiridir. Modern toplumda duyumsanabilir görüntü ile soyutlama arasındaki sentez sadece reklamcılık ve yönetilen kitle kültüründe ya da Adorno ve Horkheimer'ın deyimiyle 'kültür endüstrisi'nde ortaya çıkar. Bu sadece ahlâki olarak eleştirilmesi gereken bir olumsuzluk değildir; modern toplumun can damarıdır.