Ömer Seyfettin Türk edebiyatının önde gelen ve kısa hikâyeciliğinin kurucu ismidir. Ayrıca edebiyatta Türkçülük akımının kurucularından olup Türkçede sadeleşmenin öncüsüdür.7-9 yaşları arasında babasının Askerlik Şube Reisliği yaptığı Ayancık'ta geçen kısa bir dönemin öyküsü bu.
Küçük Ömer'in çok sevdiği okuması yasaklanınca kendini yazmaya verdiğini bu kıvılcımı da her gün sahil boyunca ak köpüklerle yıkanan çakıl taşları üzerinde yürürken Ayancık'ta duyduğunu anlıyoruz. Batı Karadeniz'in kıyıcığında yer alan sessiz sakin ve bakir güzellikteki kasabanın küçük Ömer'in doğduğu Gönen'e çok benzemesi hikaye tadında görsel bir yaşama sahip oluşunun da bunda çok büyük bir payı var. Hatta çocukluk hikayeleri ve Doğduğum Yer şiirinde Ayancık ve Gönen'in Ömer Seyfettin'in yüreğinde bir çeşit harmanlanmış şeklini görüyoruz.
Milli Mücadelede Antalya Kastamonu Konya'dan sonra en çok şehit veren dördüncü yurt köşesidir Ayancık (404). Bu kutsal toprakları canları pahasına bize armağan eden tüm şehitlerinin aziz hatırasına adanmıştır bu eser. Öyküde adı geçen erkek isimleri Milli Mücadele'de şehit düşen ve belki de Ömer Seyfettin'le aynı havayı soluyan Ayancık'lı şehitlerimizin isimlerinden seçilmiştir.
''Mektepte iken o kadar mesut idim ki... Dersler oyunlar sonra gevezelikler ve jimnastik! Bir gün gözlerim ağrıdı. Babamın yanına ''hiç kitap okumayacaksın'' tenbihi ile tebdil-i havaya gönderildim. Orası (Ayancık) tenha ve deniz kenarı idi. Her gün sahilde köpüklerle yıkanan temiz ve naim çakıllar üzerinde gezinirdim. Pek garip fikirler beni muzdarip etmeye başlamıştı. Hayatın boşluğunu vahiyet-i müteselsilesini muhakemeye başlıyorum.'' Ömer Seyfettin/Say ve Saadet
Her sabah Çarşı Camii'nin arkasındaki harap zaptiye ahırlarının önünden bir serçe sürüsü gibi cıvıldayarak geçerdik. Mektep biraz daha ileride alçak duvarlı oldukça geniş bir avlunun ortasında idi. Tek kattı etrafında yükselen büyük kestane ağaçlarının birbirine karışmış koyu gölgeleri bütün çatısını kaplardı.
...Gönen'den geldiğimiz günden beri bu mektebe (Ayancık) devam ediyordum. Ama dersten mersten hiç haberim yoktu. Bir ağızdan okumaya başladık mı ne olursa olsun ben de karışır bağırmaya başlardım. En birinci zevkim falaka tutmak!.. Fakat bir gün Hakim Efendi ile setre pantolonlu gülmez suratlı biri geldi.... Ömer Seyfettin/Falaka