Nazife Hanım Elen'e hem nikâh belgesini hem de yeni nüfus hüviyet cüzdanını gururla gösterdi. Elen nefesini tuttu. Yüreğinden bir şeyler koptu "Soyadını da mı değiştirdiniz?" diyebildi. Nazife Hanım "Ama Alman soyadı ile olmazdı ki çocukları için bu gerekti." dedi sanki olanı müdafaa etmek istercesine. Elen kaybolan oğlunun düğününü yapıyor ve haykıra haykıra ağlamak yerine gülmek ve oynamak zorunda kalıyordu. İlk kez "Acaba buraya hiç gelmese miydik Almanya'da kalsaydık belki de hayatta kalma şansımız olurdu." düşüncesini fark etti. Oğlu artık ne adı ne soyadı ne de dini ile onun oğlu idi elinden alınmıştı.
Viyana'da büyüyen kendisi kumral ve kahverengi gözlü olmasına rağmen sarışın mavi gözlü asil bir Alman ırkı geliştirmeye çalışan Adolf Hitler dünyayı Yahudilerden temizlemek gibi çılgınca bir ideolojinin peşine takıldı. Başta 6 milyon Yahudi olmak üzere İkinci Dünya Savaşı'nın bedelini 72 milyon insan hayatıyla ödedi. Bu devirde Türkiye'ye göç eden Alman Yahudi bilim adamları ile ilgili fazlaca bir kayıt yoktur. Sadece onların pek fazla sosyal ilişki içinde olmayıp kendi mezhepleri ve meslektaşları arasında kaldıkları veya oldukça içe kapanık yaşadıkları bildiriliyor. O zamanlar Türkiye'de 120 bin Yahudi yaşıyordu. İsrail devleti kurulduktan sonra ve savaş sonrasında pek çoğu İsrail'e veya Amerika'ya göç etti. Bir kısmı ise Türkiye'de kalmayı tercih etti. Bu kitap o yıllarda Hitler'in zulmünden kaçan Türkiye'de kendilerine yeni bir vatan bulan bir Alman akademisyen ailenin üç jenerasyonluk hayat hikâyesini anlatıyor. Aidiyetsizlik dışlanma korkusu aşk için fedakârlık kişilik arayışı din ve vatan krizlerinin çerçevesinde bu dönemi ve sonrasını okurlara sunuyor.