Sigmund Freud'un 1930 yılında kaleme aldığı Uygarlığın Huzursuzluğu; birey toplum ve uygarlık üçlüsünün birbirleriyle ilişkisini masaya yatırıyor. Bizzat insan ürünü uygarlığın zamanla âdeta bir tür yasa hâline gelmesini insanı ve onun toplum içindeki yerini şekillendiren bir yapıya dönüşmesini tartışıyor. Freud'a göre uygarlık insanı belli biçimlerde davranmaya zorlar ve bu tahakkümün ardı arkası kesilmez. İşte tam bu noktada insan türünün hayvansal içgüdüleri ile uygarlık arasında bir savaş başlar. Buna rağmen uygarlığın getirilerinden de vazgeçemeyen insan içgüdüleriyle uygarlığın talepleri arasında sıkışıp kalır. Bu sıkışmışlık huzursuzluğu mutlak kılar; uygarlıksa tartışmalıdır.