Yaşlanmaya dair üretilen her söylem içinde bulunulan toplumsal yapıya dair ipuçları barındırmaktadır. Biyomedikal paradigma yaşam seyrini bilimsel bir çerçeve ile yaş evrelerine bölerken birey de yaşlanma sürecini hem normatif hem de performatif bir mücadele alanı deneyimler. Dolayısıyla "Her şeyin bir yaşı vardır." söylemi yaygınlaşır. Her birey yaşamın gerektirdiğini "zamanında" yapabilmek için zamanla kavga eder zamanla barışır zamana meydan okur ve zamanla yaşlanır. Zaman ile yaşlanır...
Gündelik hayata içkin olan bu deyim esasında zamanın ve yaşamın biyopolitik bir eksende açıklanmasını gerektiren neoliberal yönetimsellik ile iç içedir. Bu yönde gelişen beklenti yaşlanma sürecine yönelik bir çeşit "kırılganlık" nosyonunun oluşmasına neden olur. Zira "makul" yaşlanma pratikleri hem sosyal politikalar aracılığıyla hem de bilimsel alanda yaşanan gelişmelerle çerçevelenir. Bu nedenle bu çalışma sadece "yaşlı birey"i değil biyolojik olarak yaşlanmaya yazgılı her bireyin yeri geldiğinde "bir istisna hâli" olarak yaşlanmaya meydan okuma zorunluluğunu medya üzerinden tartışmaya açmaktadır.