Kur'an açısından insanoğlunun dünyadaki varoluş gayesine matuf başarısı "bir arada yaşama" becerisiyle ölçülebilir. Yeryüzünde kan dökmeden biri diğerini sömürmeden kimliğini kişiliğini ezmeden bir birlikteliği ne kadar gerçekleştirdiğimizden anlaşılabilir. Bu tarifte görüldüğü gibi skolastik toplumların büyük anlamlar yüklediği ritüellere bir atıf olmadığı gibi hayatın maddi gereksinimlerine de doğrudan amaçsal anlam yüklenmemektedir. Fakat Müslüman toplumlar bilmeliler ki beşerî gerçekliğimiz ritüelleri ne kadar vazgeçilmez kılıyor ise dünyanın maddi yüzüyle bilinçli ve aktif bir ilişki de o kadar varoluşsal bir zorunluluktur. Hedefe yürümek için maddi dünya ile barışık insani bir etkileşim Allah'ın takdiridir. Modern dünyada demiri eritip ihtiyaç duyduğu şekli veremeyen bir milletin bir gerçekliği de yoktur. İşleri sihirle iksirle cin dili tekerlemelerle yürütmek Kabalistik hurafelerde olur. İslam'a göre "ol" deyince (söz) oldurmak Allah'a mahsustur. İnsanda söz insana izafe bir mefhum olup ontolojik hakikat değeri yoktur! İstediğimiz kadar adını tekrar edelim ne "ateş" dediğimiz için ateş yanar ne "su" dediğimiz için su akar ne de uzay mekiğinin vidaları gevşer. Ateşi yakmanın susuzluğu gidermenin ya da mekik yapmanın yolu bellidir. Merhum Muhammed İkbal'in dediği gibi:
Hareketle varılır hayat cevherine;
Hayatın kanunudur yaratma şevki.
Kalk ve yeni bir dünya yarat
Ateşlere bürün İbrahim gibi!