"Reyhan- Bırak bırak! Gideyim artık! Hadi! Can- Seni seviyorum! Anlıyor musun? Benimsin!
Reyhan- Bıktım bu lafından! Ben kimsenin değilim. Ben senin eşyan değilim. İlk günden beri bencil davranıyorsun. Olmuyor işte. Bağımlılık geliştirdin bana karşı. Çocuklar gibisin. Hepsi bu! Bu sevgi değil... Bu ger-çek bir aşk hiç de-ğil! Ben senin iyileştiricin değilim. Annen hiç değilim. Can- Seni seviyorum! Anlamıyorsun hiç. Bu aşk... Bal gibi aşk... Bana ait olduğunu bil yeter. Reyhan- Biz hiçbir erkeğe hiçbir tanıma ait değiliz!
Günlerdir bu cümleleri düşündü Can... Özellikle de son cümleyi... "Biz hiçbir erkeğe hiçbir tanıma ait değiliz!" Bu cümleler bir filmin ya da bir aşk romanının sıradan replikleri değildi. Öyle olmasını Can da çok isterdi. Beyninde hiç susmayan bir sesten başka her şey silinmiş gibiydi. Reyhan'ın sesi... Sahiden Reyhan'ı bir eşya gibi mi görmüştü? Reyhan'a o tokadı nasıl atmıştı bir eşya gibi mi görmüştü? Reyhan'a o tokadı nasıl atmıştı"