Ben de öğreniyorum artık sensiz içimde kopan sessiz fırtınalarla boğuşarak yaşamayı. Evet ben de hâlâ nefes alabiliyorum. Ciğerlerimi sensiz bir havayla doldurabiliyorum. Gittiğin günden beri içimdeki burukluğa rağmen hâlâ gülebiliyorum. İnsanların suratsızlığına inat herkese tebessüm ediyorum. Sırtımda bıraktığın bıçak yaralarına rağmen hâlâ dimdik durabiliyorum. Gittiğin günden beri içimdeki o boşluğu doldurmak için uyduruk bahaneler arıyorum kendime. Ama yerini hiçbir şekilde dolduramıyorum biliyor musun sevgili? Ne yapsam konduramıyorum bu gidişi sana. Evet hâlâ hayattayım ama tek yaşam belirtisi nefes alabiliyor olmam sanki. Ona da şükür tabii ki.
Her geçen gün daha bir garipsiyorum hayatı: Yürüdüğüm sokaklarda yüreğimde bir çocuğun çekingenliği varmışçasına başım eğik dolaşıyorum. Kimin gözlerine baksam seni soracakmış korkusu sarıyor içimi. Ya sorarlarsa nerede o yeşil gözlerin diye? Ne derim hiç bilmiyorum. Nasıl yok gittiler derim... Bunu düşünme ihtimalini bile düşünemez oldum. O yüzden başım eğik dolaşıyorum. Bu koca şehir kokunu getiremeyeceğine göre ben de ayak izlerini arıyorum geçtiğin sokaklardan. Bastığın yerleri toprak diyerek geçmiyorum mesela. Sen geçtin diye geçiyorum.
Ondandır biraz da başımın öne eğik olması. Sokak sokak seni arıyorum.
"Hayatın bazı izleri fondöten ile gizlenemeyecek kadar
kalıcıdır yüzünüzde..."