Farklı veçheleriyle disiplinler arası bir çalışma konusu olan evlilik yirminci yüzyılın sonlarından itibaren eşcinsel bireylerin tanınma talepleri ile birlikte hukuk sistemlerinde tartışılmaktadır. Adaletsiz ve eşitsiz bir yaşam düzenine mahkum edilen eşcinsel çiftler evlilik kurumu aracılığıyla kimliklerinin inkar edilmemesini istemekte ve toplumsal hayatta heteroseksüel muadillerinin birliktelikleri gibi kamusal görünürlüğe sahip meşru bir statüye sahip olmayı talep etmektedir. Uluslararası yargı organlarının önüne de taşınan bu talepler eşcinsel bireylerin evlilik hakkından mahrum bırakılmasının rasyonel bir temeli olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Eldeki çalışma ile amaçlanan onura ve haklara sahip olmak bakımından birbirinin eşiti olan heteroseksüel ve eşcinsel bireylerin evlenme hakkına sahip olmak bakımından farklı muamele görmesini haklı kılacak bir gerekçenin insan hakları öğretisi içinde mevcut olup olmadığının sorgulanmasıdır. Bu kapsamda geleneksel evlilik anlayışının gerekçelendirme yapmak için sıklıkla başvurduğu ve hukuk muhakemesine etki eden tezler etik bilgisi içinde ele alınmış ve bunların doğru bir değerlendirmenin prensipleri rehberliğinde sınanmasına gayret edilmiştir.