Gerçekler acıysa bu hayatın en gerçeği ölümdür. Dost acı söyler diyenler...
Sorarım her acı söyleyen dost mudur? İşine gelen aklı başa koyar gelmeyen yaşa.
Aklın yaşlanmasıyla bedeninkisi bir midir? Bunun terazisine hangi ağırlık dayanır? Hangi maneviyat maddi ağırlığın altında kalır?
Ailelerin çocuklarına gösterdikleri fazla çaba ve özen... Onları gerçekten iyi bir Dünya mevkiine yerleştirebilecek midir? Yoksa... Öğrenime getirilen eğitim
sıfatına mı güveniliyor? Bizi dört ayaklı yerine koyarak kurumsallaştırılmış
hapishanelerde doğa kampanyaları düzenleyerek yeşilci olduğunu iddia eden ve
bir de utanmadan görüş sloganlarıyla bunları savunan; bahar propagandacıları
nezihlikten ve empatiden yoksun görevliler bizleri; küçücük sahalarda diploma avcılığı yaptırarak mı kurtaracaklar! Geleceğin yıldızları elmasları bu şekilde kömüre döndürülen; suda boğulan balıklar ve gökte nefessiz kalan kuşlar olacaktır. Bir türlü aralanamayan adalet perdesi ve aydınlanamayanla...
Bizlere yapılan fiziki muhabbet; "verimlilik hırkası ismiyle üzerimize
giydirilen ateşten gömleğe" benziyor.
Manipülize edilip her ücra köşede... Beyine kadar yutan içi kezzap dolu ıssız
kuyularda "mantalite" savları ve öğretileriyle eline bıçak verilen âmâdeler
geleceği kör eden mimarların altındaki kölelerdir.