Şiir yazmak uçurumun ucunda durup o uzak kuytuda en dipte açmış zambağı kokusundan öpmek! Koparmadan tek yaprağını ziyan etmeden!
Olası mıdır böyle bir şey? Düğüm sır gizem... Adına ne dersek
diyelim bu sorunun içinde yanıtıyla birlikte saklıdır. Şair saklılar bulucusu! Bulamazsa bile bulmaya ant içmiş bir arayıcı bir yitikçi: İmkansız heveslerin ardına düşmüş! An olur düşer de uçurumlardan. Yara
bere içinde kalır. Ölür de. Ama yeniden doğurur kendini ölümlerin rahminden. Can katmaya can atar sözcüklerin bedenine. O hevesleriyle dallara hevenkler dizen bir bağbozum ustası! O bütün kapılar
yüzüne kapanan kovulmuş! O kapı kırıcı! Paradoks mu söylediklerim? Olabilir! Çünkü şairin gıdasıdır kaotika. Uyumsuz bir asidir şair! Muhaliftir kendine bile. Ruhunun arketiplerinde kasırga daima. Böyle olmasa dinginliğin rahat kasırlarında uyusa içinde bir magma fokurdayıp durmasa kanamasa bütün vurulmuşların yerine yerine koymaya
mecali kalır mıydı hiç dökülen yaprağı dalına? Kapalı da olsa bütün kapıları dünyanın açar o. Şair ki yıldız toplayıcı gökkubenin gölgesinin düştüğü şu yeryüzünün bütün mahfillerinde üstelik sözcüklerin parmak ucucuyla! Şair ki bir onarman kendi kalbinden başka bütün kırıkları iyileştirmek kavgasında bir ahdci uslanmaz bir düşbaz!.. Bir söz rençberinin elleriyle kapladığında yeryüzünü sevginin ekini yıkılır kötülüğün çirkin kuleleri cümle çöllerde. Evet öyle. Uğur Olgar şiiri de işte böylesi bir içgörü odağının ovalarından başaklarını büyütür Akdeniz bereketinde.
İlhan Kemal