Osmanlı eğitim sisteminde yabancı dil (özellikle de Arapça ve Farsça) öğretiminde kaynak olarak manzum lügatlerden faydalanılmıştır. Ölçülü ve kafiyeli olduğu için ezberlenmesi kolay olan bu lügatler XIII. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar eğitimin her kademesinde ders kitabı olarak okutulmuş başta Türkçe-Farsça ve Türkçe-Arapça olmak üzere 60 civarında manzum lügat eseri hazırlanmıştır.
Cumhuriyet döneminden sonra yazı dilinin yaygınlaşması ve şehirleşmenin artması üzerine yöreye ait "ağız" diye adlandırdığımız dil özellikleri kaybolmaya başlamıştır. Yörenin halk şairleri; toplumun hafızası olan sosyal ve kültürel değerleri içinde barındıran ağızlara ait kelime ve tabirlerin unutulmaması için onları -divan şiirindeki manzum lügatler gibi -şiir yoluyla kayıt altına almak istemişlerdir. Bu teşebbüsün ilk örneğini Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesi şairlerinden Hayati Vasfi Taşyürek "Lügatçemiz" adlı şiiriyle vermiştir.
"Yemeniye kelik yoğurda katık
Bulgur pilavına aş derler bizde
Genç horoza celfin) pilice ferik
Kümese yollarken kişş derler bizde."
dörtlüğüyle başlayan bu şiir zamanla Kahramanmaraş yöresinden başlayarak dalga dalga ülke geneline yayılmış diğer yörenin şairleri de bu şiire nazire yoluyla kendi yörelerine ait kelime ve tabirleri şiirleriyle kayıt altına almaya başlamışlardır. Böylece Hayati Vasfi Taşyürek ile birlikte bizim "ağız destanı" adını verdiğimiz bir gelenek başlamıştır.
Bu kitapta; divan şiirinde manzum lügat geleneği halk şiirinde ağız destanlarının doğuşu ve Kahramanmaraş'ta bu alanda yazılmış şiirlerin metinleri Kahramanmaraş ağzının genel özellikleri ve ağız sözlüğü konuları yer almaktadır.