"Artık kaçacak... Artık firar edecek... Fakat gecenin devlere özgü müthiş kocaman bir şekilde göğe yayılan siyah kanatlarının altı öyle bir küçük mahlûka sığınak olamaz. Firar edecek... Kendisince bilinmedik bir kuvvetin sevkiyle bir şey arayacak."
Osmanlı'daki ilk demokratik ideallerin esaret altındaki bir cariye üzerinden dile getirildiği Sergüzeşt bir aşk ve hürriyet romanı. Tanzimat sonrasının özgürlük fikirleriyle büyüyen Samipaşazade Sezai bu romanla hem siyasal hem de toplumsal yaşama damga vuran istibdadı lanetlemekle kalmaz toplumda kadına reva görülen yeri giderek belirginleşen sınıfsal ayrımları ve sözde aydınları da lanetler.
Memleketi Kafkasya'da esir edilip köle olarak satılmak üzere İstanbul'a getirilen Dilber zorlu esaret yıllarından ibaret çocukluğunu kalbindeki özgürlük aşkı yardımıyla güçbela atlatmışken gönlünü evin küçükbeyi Celal'e kaptırır. Evin hanımınca onaylanmayan bu aşkın önüne geçebilmek amacıyla Dilber yeniden esirciye satılır ve iki sevgili mecburen ayrılır. Yeni esaretinde daha zorlu sınavlara maruz kalan Dilber'in aklında ise sadece özgürlük ve aşkına kavuşacağı İstanbul'a dönebilme umudu vardır.
Türk edebiyat tarihinin ilk büyük üslupçularından biri olarak görülen Samipaşazade'nin çarpıcı romanı Sergüzeşt'in yayımlanması sonrasında kovuşturmaya uğraması ve kendini sürgünde bulması âdeta kaderin elim bir şakası gibidir.