"Canın bir daha yanamayacak kadar acı çektikten sonra gelecek mutluluk ne işe yarar ki? Gelecek her zaman umut vaat edermiş s**tir! Sorun şu; ne kadar canın yanarsa yansın devam etmek zorundayız. Ya devam etmek istemezsek? Niye düştükçe ayağa kalkmak zorundayız ki? Bunun sonu nereye varacak? Annen ölsün annen ölsün baban ölsün en yakın arkadaşın ölsün ama sen ayakta kal... Peki eline ne geçecek? Hiçbir mutluluk bu acının karşılığı olmayı hak etmiyor. Artık o kadar da önemli değil; devrik cümleler kur imla hatası yap hatta kalbimi kır istersen; artık kızmayacağım. Yeni pişmanlıklar için kalbimde yer yok. Kendime acımak mı? Yıkılıp enkaza dönmüş bir binaya hâlâ ayakta diyemem ben. Ya bir yolunu bulup yeniden inşa edeceğim ya da o yıkıntı orada kalacak ama kendime acımıyorum sadece üzülüyorum.
"Aşk böyle bir şey işte; karanlık bir tünelin sonundaki ufacık bir aydınlık belirtisine koşarak gidip sonunda o karanlığa hapsolup ölümü dileyecek kadar kalbimiz kırılabiliyor. İnsanlar hayatlarında birçok kez zorluklarla karşılaşması üzerine yaşadıklarını sandıkları aşk duygusunun yaralarına pansuman olmasını istiyorlar. Fakat aşk bazen var olan yaralarımızdan daha da büyük bir yara açabiliyor. Aşk bazen bizi öldürecek kadar zarar verebiliyor. Her ne kadar ölümün varlığını kabul etsek de hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Hayat kısa sevdiğiniz insanlara her fırsatta sevdiğinizi söylemelisiniz. Aşk duygusu bir kenara sevdiğiniz insanları kaybetmek kolay kaldırılabilecek bir duygu değil yaşadığınız her anın tadını çıkarın...
"Okuma aşkım henüz on üç yaşındayken gazete kuponu biriktirerek aldığım 100 dünya klasikleri setini alarak başladı. Rus edebiyatına hayran olarak büyüdüm. Suç ve Ceza'yı okuduktan sonra yazar olmaya karar verdim. O günden beri yazmakta olduğum hikayemi sonunda herkese ulaştırmaya karar verdim. Bugün okumaya başlayacağınız hikaye büyük bir bölümü yaşanmış olayların kurgulanarak aktarılması sonucu ortaya çıktı. Yazarlık hayatımın ilk eserini sevmeniz ümidiyle sevgiyle kalın...
Birkan Çevik