Gün ağarmak üzereydi. Feraye oturduğu kanepede kafasını geriye doğru yasladı gözlerini kapattı. Derin bir nefes alıp devam etti; "Bu bir coğrafyanın hikâyesi; ama en çok kadınların hikâyesi. Erkeklerin verdiği savaş kararıyla hayatları yapboza dönen kadınların hikâyeleri. Erkekleri kahraman yapan savaşlar bitince; kadınların orayı cennet yapması beklenir. Tecavüze uğrayan evlat acısıyla yanan kadınlar... İçlerindeki cehennemi unutup yaşadıkları yeri cennete çevirmeye uğraşan kadınlar. Kadınları ölü seven bir dünyada yaşıyoruz... Bunlar bildiklerimiz ya bilmediklerimiz. Acının yıkıntılarından kardelenler gibi baş veren kadınlar... Yaşadıkları acıyı ait olduğu zamanda ait olduğu coğrafyada bırakıp; hayata musallat olan kadınlar. Acının bataklığına saplanıp kalmamış kadınlar. İçlerindeki çatlakları eğitimle çalışmakla sıvamış kadınlar. Annenin kıymetini bil. Savaş bitti; şimdi her şey sayılardan ibaret. Kaç kadının tecavüze uğradığı; bu tecavüzlerden kaç çocuk doğduğu panellerde yaldızlı sayılarla sunulacak toplumbilimcilere. Ama kimse bilmeyecek; o yaldızlı sayıların üstü hafifçe kazındığında ortaya çıkan hasarları... Şimdi sayılar bir eksik; belki daha fazlası bilmiyorum Hasret... Pişmanlığa ve ağlamaya yüzü yoktur tarihin..."