"Çok şeyler yaşadığı gibi çok şeyler de geçirmişliğinin hislerini hızlı adımlarla yürüdüğü kuzey denizinin dolanan patikalarında dağıtıyor 'ait olması gereken bir kasırga içinde hala görülmeyen bir ufuğa' doğru hızlıca yürüyordu. Ne hasret ne özlem ne savunmuşluk uzak diyarlar ne sıla ne gurbet! Ne bütün iç karartan sahtekar hesaplarıyla 'zıkkım' siyaset ne din ve ideoloji gerekçeli lanet savaşlar!
Özlediğiü unutamadığı anılarla dolu bütün insanlar mı dağılıp kayıplara karışmışlardı kendisi mi 'kaybolmuştu' acaba? Ne fark ederdi? Buğulanmış camların ardında kimselerin aldırış etmediği dilsiz ve öksüz bir çocuk gibi kalan ruhuyla 'geçmiş' denilen dağ yüklü akrışık duygularının enkazlarında çıkmaya zorlanan ikili gibiydiler. İçinde kopan fırtınaları kuzey denizinin öte yüzüne savururcasına tümseğin gülüşü kırılmış büyük bir ağzı andıran yamacına ulaştı durdu. Başını gökyüzünjün mavi deryasına kaldırırken beyaz bulut kümelerini çocuktan sayan amrtıların uçuşlarında oynaşayn sevinçlerine el uzatarak 'azıcık ödünç' alıp buğulanmış ruhunu silmek istiyordu. Hayallerinin karışık kavşaklarında yırtılmış bir şiirin dağınık kelimeleri gibi yelkenlerini kırmış bir hayatın rüzgarına savrulmuştu.
Geçmişinin bütün kahırlarında kopulsa geleceğini sıfırdan başlatsa... Yorgun yüreği bunu becerebilir miydi? Yaslandığı tümseğe dökmek istediği bir kederdi. Uzun bitmeyen keder...!"