Hakkari yöresinde yaşayan insanlar kısa süre öncesine dek aşiret biçimindeki bölünmüş parçalanmış yapıyı çok canlı bir şekilde sürdürüyorlardı. Ulusal bütünleşmeyi engelleyen bu olgu insanların başta tarih olmak üzere ulusal değerlerine karşı olan ilgilerinin de yok denecek azalmasına yol açmıştı. Yani toplum "tarih bilincinin uyanması" için belirli düzeye gelmemişti. Daha doğrusu tarih bilincinin oluşması engellenmişti. Kasıtlı ve bilinçli olarak geri bırakılmıştı. Böylece kıymetli bir maden ayarında olan "tarih bilinci" çocuklaştırılan bölge insanının belleğinde henüz filizlenmemişti.
Buna bağlı olarak "tarih bilinci" ile "tarih bilgisi" de birbirine karıştırılıyordu. Zaten yörenin tarihini işleyen "yaşam laboratuvarı" da kurulmamıştı. Hatta böyle bir birimin adından söz etmek bile yasaktı. İnkar ve asimilasyon politikalarının sonucu olarak toplumda tarih bilincini yaratacak ve "tarihin önemini değerini ve tadını" kitlelere verecek "aygıtlar" da tamamen farklı di. Kuşaklar resmi tarih dayatması ile eğitiliyor gerçek tarihten bahsedenler ise şiddetle cezalandırılıyorlardı. Kişisel gayretlerle resmi ideolojinin dışına çıkıp ve zorluklar içinde elde edilen gerçek tarihle ilgili bilgiler bireysel düzeyde kalıyor "toplumun en köklü görüntüsü" olan "toplumsal boyutun" oluşmasını sağlayamıyordu. Bunda oligarşik sistemin dayattığı inkar politikasının payı büyüktü: Hem imha tarihiyle karşı karşıya bırakılan bir halktan daha farklı bir gelişme de beklenemezdi.