İçine düştüğüm yer benden o denli büyüktü ki kendi gölgemden bile korkuyordum. En küçük bir hışırtı iki hayvanın dövüşmeleri boynuzlarından çıkan sesleri iri gözlerini üstüme dikmiş bir inek hayvanların içinde mi yoksa dışında mı kalmalıydım? Sınırını aşmış biri var mıydı sürüye katmak için bilemiyordum. Üstelik zaman burada hiç ilerlemiyor gibiydi. Gözlerim yollarda biri gelecek diye sık sık beni getiren yola bakıyordum. Umudumdan başka gelen giden yoktu. Hava kararmaya başladığında bir yandan ağlıyor bir yandan da korka korka inekleri Hüseyin'in gösterdiği derme çatma taşlarla örülmüş inek ağılına sokmaya çalışıyordum. Sessizlik sesi daha çok yankılatırken benim de körpeliğimden faydalanarak daha da korkutuyordu. Cehennem buraydı emindim.