"Haydi bakalım kaç yaptırabileceksin?" dedi. Çok uzakta bir tır gidiyordu. Gaza yüklendikçe hız göstergesi yükselmeye başladı. Heyecanım gittikçe artıyordu: 240 250 260... Hızlandıkça yol ip gibi inceliyordu. Tıra yaklaşıyordum ki kenarda koyunlarını otlatan bir çocuk tıra doğru koşmaya başladı. Buradaki çocuklar yoldan geçen tırlardan sigara isterlerdi. 'Yola çıkarsa yandık!' diye düşündüm. Bu mesafede durmam mümkün değildi. Frene bassam ya şarampole savrulur ya da tıra çarpabilirdik. Piç Ünal da: "Durmaya kalkma!" diye bağırdı. Çocuk bizi görmüyordu. 'Farları yakmamak nelere mal olacak?' Çocuk hızla tıra doğru koşuyordu. "İnşallah yola çıkmaz." derken gaza da sonuna kadar yüklenmiştim. Piç Ünal'dan ses soluk çıkmıyor; kaderini bana bırakmış görünüyordu. Kadranda 290'nı gördüm. Güneşin yarısı tam yolun bitiminde batmış ışınları bulutların arasında ok gibi uzanıyordu. Çocuk yola ulaşmadan tırı geçmeyi aklıma koymuştum. Güneşin kızıllığı önümü net görmemi engelliyordu. Tıra yaklaştıkça kızıllık büyüyordu. Son sürat güneşe gidiyordum. Bu hızla çocuk yola çıkarsa birlikte güneşin alevine gömüleceğimiz hissine kapıldım. Hep beraber ölecek miydik?
Ali Kâzım Görücü