"İçimize ortak olmak istiyorlar! Bunun için kocaman erdemli bir yürek gerek. Yüreğin cinsiyeti olmaz samimi-Nİ-yet'i olur! Vefa ve fedakârlık gerek. Buzlara düşen cemreler başımıza düşmeye başladığında "Anlamak" makamına varıyoruz. Her şeyin sonunda hep bir geç kalmışlıkla! Yaşanmışlıklarımız odamızı öyle tıka basa doldurmuş ki; bir misafirin oturacağı yer dahi kalmamış! Çekmecelerimizden bile yaşanmışlık dökülüyorken kime nasıl buyur edilir... Burası dünya ve burası da içimiz. Usulca uzatın elinizi el sürün içinize. Ben sizin içiniz en iç yanınız kimselere söyleyemediğiniz birkaç şeyden ibaretim. Ben yüzünüze tuttuğunuz aynayım iç yanınızım. İçim/iz bir hatıra mezarlığı veyahut gök kuşağı... İyi kötü binlerce anıyla dolu koparıp attığımız yaralar ve hiç dokunamadıklarımız. Unuttuklarımız ve bir an bile aklımızdan çıkaramadıklarımız hangisi olursa olsun hepsinin sonunda bir iz... Ve içimizde baş tacımız izlerimiz nişanımız dağımız unutmadığımız aklımızda çakılı çiviler süzülüp giden bulutlar. Dokunduğumuz her yer narçiçeği gibi dokunduğumuz her şey iz. Kan izi gül izi nar izi ve insan içi bin bir çeşit bir sergi..."