Dağları dünyanın en güzel çam ağaçlarıyla kaplı K şehri
çürüyordu kaç zamandır. Tarlasını bahçesini satıp da kamyon kasalarına doluşanlar ölüm vadisini andıran puslu otogar köşelerinde değnekçilerle pazarlığa tutuşan maceraperest delikanlılar yük vagonlarına sıkışıp kalmış kömür soluyan kaçak işçiler ya da başkentten tanıdık bürokratları devreye sokup da uslu kıyı şehirlerine tayin çıkartan memurlar arkalarına bakmadan şehri terk ediyorlardı.
Bu öyküler sınıf atlama endişesiyle ne yapacağını şaşıranları ava giderken avlananları kendi içine gömüle gömüle yeryüzünde cehennemi yaşayanları küçücük dünyalarını paranoyalarla kırgınlıklarla pişmanlıklarla vicdan azaplarıyla doldurarak yaşamlarını heba edenleri her daim bedel ödeyenleri türlü sebeplerle yollara düşenleri hep başka diyarları düşleyenleri ve
daha fazlasını anlatıyor.
Kimi zaman melankolik kimi zaman mizahi unsurlarla bezeli
öyküler küçücük ipuçları üzerinden birbirine bağlanarak duru bir anlatım yoluyla eşsiz bir evren şeması oluşturuyor. Yarattığı güçlü atmosfer ve karakterlerle hem belleğin hem de mekânların sınırlarında gezinen Caner Turan ilk öykü kitabı Akordiyoncu'yla okurların karşısına çıkıyor.