Cihan Harbinin ardından her ikisi de müttefikimiz olan o devrin iki büyük İmparatorluğunun (Avusturya-Macaristan ve Almanya) bile aslâ göze alamadığı efsâne Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa'nın tam bir isâbetle tavsif ettiği üzere "Cihan Harbi'nin ikinci safhası"nı teşkil eden yeni bir mücâdeleye sâdece Türk Milletinin kalkışabilmesi ve neredeyse "Büyük Harb"in uzun seneleri kadar daha her türlü fedakârlığı sergileyerek savaşabilmesi yalnız Türk tarihi değil insanlık târihinin de emsalsiz hâdiselerinden biridir. "Millî" vasfını sonuna kadar hak eden ve doğru adı ile hakîkî bir Millî Mücâdele olan bu kavganın temelindeki en kuvvetli âmiller -herkesin malûmu olduğu üzere- Milletin istiklâliyet hürriyet din ve namus hususundaki endişe ve hassasiyetidir. Onun hem kutsal hem de mucizevî vasıflarının asıl kaynakları bunlardır. Ermenilerin İngiliz ve Fransızlarla girdikleri açık ve hem tiksinti hem ürküntü verici işbirliği ise bahis mevzuu "endişe ve hassasiyet"lerin en müşahhas gerekçesini teşkil etmekteydi.
Millî Mücâdelenin bütün cepheleri dikkat alâka tetkik ve tetebbûya değerdir; ama bu eserin ana mevzuu Güney'deki cephelerdir; Doğu ve Batı cepheleri için de buna benzer neşriyâta kısmetse devam etmeği tasarlıyoruz. Bu arada akla gelebilecek ilk suâllerden biri "-Niçin "Güney Cephesi" değil de "Güney'deki cepheler"? olsa gerektir. Cevap alâkadar okur-yazarlarımızın pekâlâ bildiği gibi- gayet basit ve kolaydır: Güney'de iki cephe vardır ki binlerce kilometreyi bulmaktadır uzunlukları: Adana ve el-Cezîre Cepheleri... Adana cephesi Adana ve havalisi ile Urfa Maraş ve Anteb'e; el-Cezîre cephesi ise Urfa'dan İran sınırına kadar olan mıntıkaya şâmildir. Adana cephesinde gösterilen mukavemet ve işgâllere karşı girişilen harekât Ankara'daki Millî Meclis'in koordinasyonunda ve fakat bizzat mahallî
unsurlar tarafından yürütülmüştür. El-cezire cephesindeki mücâdele ise daha çok mıntıkadaki eşkıyalığa karşı verilmiş ve Adana Cephesine destek şeklinde cereyan etmiştir