Okulda öğretmenlerim neden hep o kadını çizdiğimi soruyorlardı;kanatlı uzun saçlı karnı şişkin kadını. "Bu bir cadı mı?"Başımı iki yana sallıyor ve herhangi bir şey anlatmayı
reddediyordum.
Onu hiçbir zaman arkadaşlarımla paylaşmadım ismini oyunlarımızda kullanmadım. Onu içimde gözlerimin kenarında sürekli görebileceğim bir yerde tuttum.
Lucy ve Jake güneşin bir alev topu gibi yükselip tüm gün etrafı kavurduğu bir coğrafyada geniş ve sıcak bir tarlanın yanındaki evde yaşamaktadır. Çocuklarına bakabilmek için kariyerinden ve hayallerinden vazgeçen Lucy içinde yaşadığı evi bile hizmet edilmesi gereken bir canlı varlık gibi görmektedir. Jake'le evlenip çocuk sahibi olduktan sonra kendi çocukluğundaki
kötü anıları ve rol modelleri silmek istercesine "iyi bir anne"
olma kaygısıyla yaşar. Her günü her hareketi planlı ve sonsuz bir tekrar hâline gelmişken bir gün telefon çalar. Ahizenin diğer ucunda tereddüt dolu bir erkek vardır ve Jake'in onu aldattığını söyler.
İşte hepsi bu: O büyük kırılma ânı. Lucy'nin anlattıklarına bakılırsa içindeki kadim ve vahşi yaratığın zincirinden kurtulduğu gün o gündür. Sadakatsizliğine rağmen yanında kalmak isteyen kocası bunun için bir bedel ödemeyi kabul ederken Kuş Kadın'ın yavaşça kabuğunu kırmasına yardım edeceğinden habersizdir. Ne var ki Harpy'nin doğasında bu konudaki hüküm kesindir: Suç varsa ceza da vardır.
Kuş Kadın Harpy hem karanlık bir peri masalı hem de son derece sarsıcı bir intikam ve yenileniş hikâyesi...