İster mutlu huzurlu güzel bir hayat; ister mutsuz sıkıntılı kezzaplı bir hayat; bir zaman sonra bizim için bildik ezberlenmiş hatta tüm ihtişamına rağmen kendini tekrarlar durur. Gün gelir ihtişam bile boğar insanı. Mutluluklar yerini mutsuzluklara bırakır hiç beklenmedik misafir gibi gelir başköşede çöreklenir. Hayat bulanık bir sergüzeşte dönüşür. Elimizde eskimiş parlaklığını yitirmiş bir zaman parçası kaldığını düşündüğümüz bir anda duvarda asılı duran siyah-beyaz bir fotoğrafa gözümüz takılır kalır. Çerçeveden içeri duvar çatlağından mağara karanlıklarına sızan bir demet ışık huzmesi gibi dalar gideriz... Canlanıverir gözlerimizde ölümsüz bir an -o an/ı- ki bütün bir hayat boyu unutulmaz anımsandıkça burnumuzun direği sızlar. Genzimizden soluk borumuza bronşlarımızdan ciğerlerimize dek duman yutmuşçasına yanık bir acı kaplar içimizi...
Ve "Çarxın kırıla felek öyle bir çarx çevirdin ki başımıza; 100 yıl geçse de anlatılacak nenelerimizin hêkatlarî." diyerek bitiremeyiz ne anıları ne de anlatıları...