Batı geleneğinde hiciv genellikle çirkin yanlış ve gülünç âdetlerin ve hadiselerin mahiyetini zarafet ve maharetle ortaya koymak olarak anlaşılmış ve böylece hiciv edebi bir tür olmanın yanında sosyal bir fonksiyon da yüklenmiştir. Doğu edebiyatında ise sosyal karakteri genellikle bulunmayan hiciv daha ziyade gerçek kişilerin yerilmesine dayandığından şahsi kinlerin ortaya döküldüğü bir tür olarak görülür ve çok defa müstehcen ve küfürlü hicivler akla gelir. 19. yüzyılın sonuna doğru yayımlanan Türkçe antoloji ve teorik edebiyat kitaplarının çoğunda hiciv türü anlatılırken hicvin bu özelliğine dikkat çekilerek örnek verilmekten kaçınılmıştır. Bu özellikleri sebebiyle hiciv yazan şairler bu tür şiirlerinde çok defa mahlas kullanmamış ve bunları divanlarına almamışlardır.