Samet Çıldan hikâyelerinde taşra kabul edilen yörelerin insanının (bilhassa okumuş gençlerin) zamanla hayatla yer yer toplumla yaşadıkları gerilimleri iç dünyalarında yaşadıkları gelgitleri geleneğin ve toplumsal kültürün ışığında sorguluyor. Göz ardı edildiği düşünülen bir kesimin gözlemlerini ve yaklaşımlarını ironik bir dille aktarıyor. Çözümleme gücünün zengin bir dil kullanımıyla harmanlandığı hikâyeler özellikle çağa şahitlikler ve günün sorunlarına değinme yönleriyle okurla kuvvetli bir bağ kuruyor.