"Son yıllarda toplumsal cinsiyet literatüründe giderek daha fazla ehemmiyet kazanan kesişimsellik nosyonu ataerkiye meydan okuyacak kolektif bir siyasi bir özne olarak "kadın" tahayyülünü zorlaştırdığı yönündeki tüm eleştirilere karşın tözcü yaklaşımların çapının toplumsal cinsiyetin çok boyutlu ve çok katmanlı dokusunu anlamakta yetersiz kaldığını ortaya koymakta. Dolayısıyla kesişimsellik nosyonu toplumsal cinsiyetin yapısal ve öznel veçhelerini ilişkiselci bir perspektiften kavramada önemli imkanlar barındırıyor.
Esasında toplumsal cinsiyet nosyonunun kendisi kadınlığı tarih dışı bir töz yerine toplumsal ilişkiler üreten ve bu ilişkilerce üretilen bir örüntü seti olarak tanımlama kaygısının ürünü olarak görülebilir. Bu kaygı eleştirel erkek çalışmalarının doğuşuyla birlikte erkekliğin de farklı bağlamlarda değişen görünümler alan bir iktidar yapısı olduğunun gözler önüne serilmesini sağladı. Ancak kadınlığı ve erkekliği belli rollerle özdeşleştirip daha da kötüsü bunu yaparken aralarındaki ilişkilerin eşitsiz doğasını ihmal eden yaklaşımların sosyal bilimlerde süregiden cazibesine karşı kesişimsellik toplumsal cinsiyet araştırmalarında somut ilişkilerin ve deneyimlerin kadraja daha sık girmesinin önünü açtı."