Eve ulaştığında her şey bıraktığı gibiydi. Işığı açtı. Perdeler kapalıydı. Her yer toz bulutu içerisindeydi. Yatağının yanı başındaki meyveler çürümüş üzerindeki sinekler kendi payını alabilmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Yavaş adımlarla sokak lambasını gören koltuğuna oturdu. Her şeyi burada bırakmıştı ve şu an bıraktığı yerden devam ediyordu. Eylül'ü düşündü yüzünde istemsizce bir gülümseme meydana geldi.
Yerinden kalkıp sağa sola sallanarak mutfağa doğru yürüyüp ışığı açtı. Bulaşıklar bıraktığı gibiydi. Günlerce yıkanmamış kokmaya başlamışlardı. Çekmeceden çıkardığı kahveyi bardağa boşaltıp makinaya yerleştirdi. Sıcak kahvesini alıp tekrar koltuğunun başına döndü. Kahvesinden bir yudum daha alıp başını arkaya doğru yasladı. O an Eylül'ün kendisi için okuduğu Didem Madak şiiri aklına geldi. Sessizce mırıldanmaya başladı.
"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca.
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım.