Batının rasyonelleşme süreci toplum ve doğa üzerinde egemenlik kurmayı sağlayacak şekilde gerçekleşmiştir. Rekabetçi bireyciliğin ve bencilliğin üzerine kurulu ekonomi modeliyle etkisine aldığı toplumlarda büyük sarsıntılara yol açmıştır. Rekabetçi bir bireyciliğe ve tüketime dayalı toplumlarda madde ile mana arasındaki makasın açıldığı bu durumun toplumları çözülmeye götürdüğü görülmektedir. Dünyayı uçuruma sürükleyen soğuk bir rasyonalizme dayalı Batılı hakikat anlayışının yanlış yanlarının olduğu ortaya çıkmıştır.
Dünyada başka medeniyetlere ait daha insani ve sıcak bir rasyonelliğin olabileceği görülmüştür. Ahlaki bir yaşam kendimizi diğerleriyle özdeşleştirdiğimiz veya kendimizi diğerleriyle tanımladığımız bir hayattır. Böyle bir yaşamda daha büyük hedeflerimiz olur bu hedefler hayatımıza bir anlam kazandırır. Uzun zamandır Batı toplumuna hakim olan düşünce "çıkar" düşüncesidir. Bu görüşe karşı alternatif sağlam bir görüş henüz geliştirilememiştir.
Sokrates'e göre bireyin önem kazandığı geleneksel toplumlar tehlike altına girmektedir. Batı dünyasının tarihine baktığımızda geleneksel toplumdan bireyin önem kazandığı bir topluma doğru geçiş vardır. Bu geçiş özellikle Protestan Reformu ve piyasa ekonomisinin yükselişiyle gerçekleşmiştir. Güçlü sosyal bağlar ve geleneksel bağlar olmadan bireyler nasıl diğergam veya ahlaki davranacaktır? Bu sorunun cevabı birçok araştırmacı tarafından araştırılmaktadır. Eğer tüm dünya Batı modelini takip ederek maddi gelişmeye çalışırsa çevre sorunları ve sosyal sorunlar artacaktır ancak mutluluk düzeyi artmayacaktır. Yerine konulamayacak madenleri iklimi doğayı ve toplumsal sermayeyi hızlı bir şekilde tüketerek daha çabuk zenginleşebiliriz. Özellikle II. Dünya Savaşından sonra tüketim eğilimi ve bencillik hızlı bir şekilde artmıştır. Batı toplumu maddi gelişmeye dayalı bir yol izlemektedir. Bu sırada başka hedeflerin de olabileceği unutulmaktadır. Ortodoks iktisat düşüncesi dünyanın ve insanlığın büyüyen sorunlarına çözüm bulamamaktadır.
Maddi zenginlik ile mutluluk arayışı bir aldatmacadan ibarettir. Dolayısıyla yaşantımızda hedeflerimiz ne olmalıdır? Dünya üzerinde daha farklı daha adil ve daha ahlaki bir yaşam yaşayabilir miyiz? Günümüzde buna benzer sorular çok duyulmaya başlanmıştır. Bu bağlamda iktisaden müreffeh bir toplum olmak isteyen Müslümanların manevi değerlerini ihmal ederek ve haksızlık yaparak ileri gitmesi maddi bir refaha kavuşmaları mümkündür. İslam dini Müslümanlara bu tehlikeyi açıkça gösterir İslam temiz ve meşru bir iktisadi kalkınmayı emreder. İslam dini madde (bilim) ile mana (ahlak) arasında dengeyi savunur. Bu dengeye göre Müslümanlar maddi refaha ulaşmak için çok çalışmalı ancak ekonomik ve sosyal hayatlarını ahlaki bir temele oturtmalıdırlar. Başta Prof. Dr. Murat Doğanlar Hocam olmak üzere İktisat Bölümündeki bütün hocalarıma ve Araş. Gör. Arkadaşlarıma güler yüzleri dürüstlükleri yardımseverlikleri için çok teşekkür ederim.