20. yüzyılın başlarında 13 asırlık bir geleneği bulunan hilafetin tartışmasız kabul edilen bir teorisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hilafetle ilgili lehte ve aleyhte öne sürülen teoriler fiili bir durumun teorileştirilmesi sonucu oluşmuştur. Hilafet; teorileri şekli ve muhtevası önceden belirlenmiş bir dini-siyasi sistemin ötesinde mevcut siyasi durumun meşrulaştırılmasına yönelik bir çerçevede ele alınmıştır. Dolayısıyla hilafet lehine ve aleyhine ortaya konulan literatür siyasal pratik esnasında veya sonrasında oluşan bir bilgi birikimidir ve bu bilgi birikimi orijinal ve bağımsız bir siyaset fıkhı anlayışı teori ve sistemi oluşturmaktan uzaktır.