Cezayir'i simgeleyen herşey ıskartaya çıkarıldı. Konuşma yasağı yüzünden tarihi belini bükmüş anıtları küçültmüştü.
Cezayir sabit fikirlerin devrinde yaşıyordu. Ozanları artık şarkı söylemiyordu. Esin perilerinin kendilerini götürdüğü her yerde esin perisinin susturulduğunu görüyordu. Elleri iki kez öksüz kalmıştı önce susturulan flüt için sonra da katledilen kalem için bu eller daha dün geleceği gören ve geçmişe bağlı olduğumuz zamanlardaki gibi dünyanın nabzını nasıl tutacağını bilemiyordu.
Cezayir can sıkıntısıydı. Sivilce gibi rüyalar çıkıyordu.
Cezayir ölümün beklendiği yerdi. Tanrı orayı sakinleştirici bir yer olarak yapmıştı artık kimse mutluluğun bir zihniyet sorunu olduğuna inanmak istemiyor.
Cezayir gezici tiyatro oyunuydu. Cezayir'in yarınları ne görünmez bir hayalet kadar ne de çakal karşısında pes eden bir hemcinsi kadar bile ilgi çekmeyecektir.