"Şimdilik gördüğü iki Doğu'yu da içine sindirememişti. Biri sarayları bile ahşap barakalar gibi kuruveren kanaatkâr olmaktan çok aceleci bir Doğu'ydu; bir diğeri aynı acelecilikle kayıp tarihi yakalama telaşına düşmüş müsrif ve gösterişçi bir Doğu."
"Hiç açığa çıkmamış duyguların kentiydi İstanbul Liszt'in gözünde; hiçbir aralıktan sızmayacak uluorta konuşulamayacak düşlerin ambarıydı.
En azından yorgun hamalların umutsuzlukla kendilerini seyrettiği tozlu sokaklara o gün için katlanabilmesinin yolu böyle bir olasılığı kabullenmesiydi."
1847'nin haziran ayında dünyaca ünlü piyano virtüözü Franz Liszt bir dizi konser vermek üzere İstanbul'a gelir. Sarayda konsolosluklarda ve seçkin konaklarda çalar. Gittiği her yerde el üstündedir. Ancak ünlü piyanist yolculuğun başında gemide tanıştığı ve "Erlkönig" adını taktığı tuhaf bir yabancının oyunlarına kapılıp kendini bir komplonun ortasında bulacaktır.
Aynı günlerde genç bir müderris Ahmet Cevdet velinimeti saydığı Reşit Paşa'nın görünüşte önemsiz bir meseleden ötürü kendisine darıldığını öğrenir. Paşa'nın gönlünü kazanmak için kayıp bir müsveddenin peşine düşer. Arayışı Ahmet Cevdet'i siyasetin kanlı sokaklarına sürükleyecektir.
Müderris ve Virtüöz 19. yüzyılın ortasından iki hikâyeyi romantizmle gerçekçiliği birleştirerek iç içe sunuyor. Doğu ile Batı'nın ezeli ayrılığı Avrupa'yı sarsan ilk devrimler finans-kapital çekişmeleri aşkın anlamı geçmişle geleceğin savaşı iktidarın çürüyen yüzü kölelik ve gizli örgütler gibi katmanlarda bugüne seslenen bir tarih kurgusuyla 19. yüzyıl romanı tadında bir dönem anlatısı.