1968 Kuşağı ilkti; doğal olarak ondan çok söz edilecekti. O rüya idi; gerçekleşmeyen ya da gerçekleştirilemeyen her özlem o rüyayı zenginleştirdi; rüya ile birlikte anımsanan her şey '68'liyi besleyip büyüttü. '68' devrimciliğinin albenisine kapılındı ve al kanlar içinde devrimcilik yapan '78 Kuşağı'na haksızlık yapıldı.
Rüyalar yıldız yetiştirirdi; '68'li yıldıza tapıldı; '78'linin nefer devrimcisi küçümsendi. Ölçüt gerçeklik olacaksa 1978 Kuşağı daha gerçekti; tıpkı sen ben gibi bir insandı; '68 Kuşağı' insanüstü idi senden benden farklıydı. Doğal olarak '68 Kuşağı'ndan daha dayanıklıydı; O'nun tanık olmadığı denli zorlu anti-faşist mücadeleler içinde pişti; faşist katliamlara direndi devletin baskı ve işkencelerine göğüs gerdi. Ve açık söylemek gerekirse çoğundan da yüz akıyla çıktı. '68'li devrimci yaşamıyla da ölümüyle de efsane oldu göğe uçtu; hep başımızın üstünde dolaştı. Yaşamdan kopmak '78' devrimcisinin altından kalkamayacağı bir uzmanlıktı; yaşamın içinde kaldı ve tarihe bir iz düştü. Efsaneyle rüyayla izi buluşturmak ve gelecek kuşaklara taşımak üzere bir işaret fişeğine bağlayıp ateşlemek günümüz devrimcilerine düşüyor.