"Başlangıçta hiçbir şey bilmiyordunuz inanırım; sonra şüphelendiniz. Şimdi her şeyi biliyorsunuz ama hâlâ susuyorsunuz."
Sartre
Geçmişte ve günümüzde çok sayıda entelektüel kökleri hayata bakışta yatan nedenlerle çağımızın acı gerçeklerine idamlarına katliamlarına soykırımlarına göz yummakta bunlar karşısında susmaktadır. Bu suskunluğu ise 'mantıki' argümanlarla izah etmekte hatta 'tarihî zorunluluklar' veya kutsiyet atfettikleri yapı ve kurumları koruma adına savunmaktadırlar. Sartre da zamanının birçok emperyalist ve sömürgeci saldırısına cesaretle sesini yükselttiği hâlde göz yumulması mümkün olmayan kimi olgular karşısında kısmen susmayı tercih etmiştir.
Nasıl olmuştur da böyle büyük bir düşünür Sovyet Rusya'daki toplama kampları (Gulaglar) gerçeği artık bütün dünyanın gözü önünde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı hâlde susabilmiştir? Hangi argümanlar onu böyle bir suskunluğa sürükleyebilmiştir? Toplama kamplarının bir gerçek olduğunu bile bile neden buna karşı açıkça sesini yükseltmekten imtina etmiştir?
Tüm bu sorular üzerinden Sartre-Camus tartışmasını merkezine alan bu kitap Merleau-Ponty ve Simone de Beauvoir'nın bu 'ikilem'deki konumlanışını tarihsel arka planı ile beraber sunmaktadır.