Kendini bilen tarihini bilir. Tarih varlığa dikilen elbisedir. Her insan ve toplum "zaman" iğnesinin ucuna taktığı "mekân" ipiyle varlığa bir tarih kumaşı örer. Varlığın oluşu bitmez insan da varlığa libas dikmekten geri durmaz. Kumaşın rengi insanın kendi rengidir. İnsan zaman ve mekânda kendi rengiyle hareketli kılar tarihi.
Tarihi olan insanın tarih felsefesine ihtiyacı var mıdır? Tarihi var zaten. Tarih felsefesi yeniden tarih yazmak değildir. Esasta tarihi aktarma biçimidir. Kaybolmuş tarih yoktur. Tarih kendini saklamaz. Tarih bir harekettir; sabit bir şey değildir ki çuvala koyup saklayasın. İslam Düşüncesi insanı tarihle tarihi insanla atbaşı yürüten bir tarih felsefesi görüşünün inşacısı oldu. Demek tarih felsefesi insanın hakiki anlamıyla tarihin bizzat kendisiyle birlikte varlığın yürüyüşüne şahitlik etme ameliyesinden başka bir şey değildir.
İslam Düşüncesi bırakınız büyük planda cereyan eden bir hadiseyi tarihe mevzu bir zerre (atom)'nin hareketiyle bile temas kursa orada insanı bulur insanın varolduğu her yerde peygamberlerin ayak izlerine rastlar ve her peygamberin ayak izinde Hakikat-i Muhammediye (s.a.v.)'nin tarihi yürütme hamlelerinin genel çizgilerini görür.
Elinizdeki bu kitap İslam Düşüncesinin tarihî yürüyüşe eş zaman ve mekân şartlarında arada boşluk olmaksızın tarihle beraber insan zihninin yürüyüşünü bir imkân değil vücûb mertebesinde göstermesi bakımından katıksız bir tarih felsefesi eseridir.