"Her ne zaman kendinden aşağı bakmak çocuklarını torunlarını görmek istedi; her seferinde dikleşmiş buldu kendisini. İstese de belini bükemiyor eğilemiyordu. Zaten yavruları da ona özenmiş; burun dikmiş baş kaldırmışlardı. Onu gören her Ademoğlu gördüğü bu yüce yığının içini bilmiyordu. Ancak kendi bulutundan gelen yağmur suyuna bile sahip çıkamayan üstünden akarak kendisini terk etmesine engel olamayan koca bir güçsüzlük olduğunu görüyor biliyordu. Kendi dumanıyla boğulmak hürül hürül esen rüzgar sahibi iken soluk alamamak ne demek ona sormalı idi. O biliyordu. Ona bakanlar başının üstündeki buz olmuş karı görünce haziran sıcağında bile üşüdü de o gene kendinden geçmeye razı olmadı. Bir zaman sonra istese de bazı şeyler değişmiyor kemikleşiyordu demek. Dumanı bile ondan müşteki ve uzaklaşmak isteyen bir iğreti idi de ilk fırsatta rüzgardan atına binip uçuveriyordu.
Bir gün kulağına eğilip fısıldamışlar;
- O basacak üstüne; omzunda K. Yeşil'i taşıyacaksın demişler.
O zaman benliğinden geçmiş.
Sahra olmuş."