"Siyah - Beyaz" artık masum değildi. Bilinmezlikler; gerçekten de alışabileceğiniz sonlar bulunmuyordu. Ölüm zafer sevgilerinde yok eden ateşin mayın tarlası gibiydim. Zıtlıkların içinde kendimi kapana kısılmış gibi hissediyordum. Uzay boşluğuna dalınmışçasına meteor gibi boş mezara fırlatıldım. Vahşi bir hayvanın avını yakalarken sarfettiği performansla ciğerleri ateş bombası hızına getirmiş bir kalbin tek lokmada yiyeceği avın son nefes lokma kısmındaydım. Acımasız sevgide ölüm kalım meselesi kaçınılmazdı.
Sonun başlangıcı..."Siyah Beyaz" olabilir mi? Ya onu gerçekten seviyorsanız? Ölmeyen krallık gibi bilinmeyenleri bilenlerin sayısı belli fakat bu bir rüya değildi. Gerçekten belaları çeken "Siyah Beyaz" yüksek gerilim hattıydım. Hayatın içinden koşmuyor her şeyin sonuna doğru kıvranıyordum. Sadece doğru olarak bilinmeyenler içinde uçuruma meydan okuyan hayatla savaşıyordum.
Sıra dışı düşmanların bekleyeceğini kim bilebilirdi. Kurtarmak için sonuç farklı oldukça akım içinde parlayan bendim ve yeteri kadar parlayamıyordum. Kurtarmak için bütün isteğimi sevgiye de yükleyemezdim. Ters köşe eden "iyilik et iyilik gelsin başına" kısmının karanlığındaydım. Umursamayanları umursamak: Cehennemin cennetinde cehenneme tekrar girmekti...