Tüm yolları düğümlemeye niyet edenlerden Mehmet; hayat da aldırmıyor gözlerini kamaştırıyor durmadan. Babasından kalan birkaç satırla ne kadar dayanabilirse o kadar yürüyor yolları; Kumkapı'yı Samatya'yı Paşa'yı. Geçmişin altı harfli bir sözcük olmadığını şu anına rengini veren kelime olduğunu fark ederek elini tutmak isteyen elleri naifçe iterek dahası kendini başka eller tarafından cezalandırarak Lena'nın yaşlı teyzesinin yanına varıyor her akşam.
Şehrin ıssızlığın ve kalabalığın merhametin ve azabın kapılarına doğru ilerlerken buluyor kendini Çiğdem; hatırladıkça güç bulduğu insanların gölgelerinden seslerinden sözlerinden geçerek.
Güray Süngü Mehmet'i Sakatlayan Serçe Parmağı'nda; günlerin birbirine geçmişin şimdiye hikayenin gerçeğe dolaştığı düğümü; Mehmet'in göz göze geldiği kar tanesiyle Çiğdem'in attığı adımlarla Faruk'un şiirleriyle bir bir aydınlatıyor. Aydınlandıkça fark ediyoruz biz de: yağmurun açtığı yaraların kapanmadığını çocuklarda.